Hisar: Sevgili Tuğçe, 2009’da Hisar’dan mezun olduktan sonra birçok gencin hayalini süsleyen Princeton’dan kabul aldın; ancak üniversite eğitimine başlamadan önce farklı bir yıl geçirdin; neler yaptın?

Tuğçe: Princeton’ın “Bridge Year” adlı programıyla Peru’da bir sene geçirdim. İlk kez denenen bu programda, beş öğrenciydik ve Princeton’ın yolladığı bir direktörle bir sene boyunca Cusco’da ProPeru adlı bir organizasyonla çeşitli sosyal çalışmalar yaptık. Görevlerimiz arasında özellikle de Kutsal Vadi (Sacred Valley) çevresinde yaşayıp da ekonomik durumu iyi olmayan yerel topluluklar için su filtresi ve kilden ocaklar yapma, kadın gruplarını destekleme ve sağlık kliniklerinde görev almak vardı.

Bunun haricinde belediyede gönüllü olarak İngilizce ve bilgisayar dersleri verdim. Sene sonunda da yine kolektif bir çabayla köydeki okulun öğrencileriyle bir sene sonu gösterisi düzenledik. Bu süre zarfında Peru’lu ailelerin yanında kaldık; İspanyolca dersleri aldık ve grup olarak Peru’da çeşitli geziler yapıp, insanlarla tanıştık. Peru’nun doğal güzelliklerini gördük; meşhur Machu Pichu’ya gittik, Amazon ormanlarında bir hafta geçirdik.

Buradan Hisar 2012 mezunu Gamze Gök’e de selamlar gönderiyorum; kendisi 2010’da yarım küre geçip Peru’ya beni ziyarete gelmişti. Bir hafta benimle kaldı; o sırada El Nino Peru’yu vurmuştu, biz de doğal afetle uğraşıyorduk. Kaldığımız köy “Yarından Sonra” filminin seti gibiydi. Gamze için de çok farklı bir deneyim olduğundan eminim. Peru’daki bu program 2010’un yazında bitti, bu nedenle Princeton’da lisansa başlamam 2010’un Eylül’ünde oldu.

Hisar: Üniversitede ne okudun?

Tuğçe: Moleküler Biyoloji okudum; ama son iki sene nörobiyoloji üzerine yoğunlaşıp tezimi görsel sistemde tepki aralıklarıyla ilgili yazdım. Sonrasında kısa bir süreliğine Harvard’a geçtim; bir nörobiyoloji laboratuvarında çalıştım. Edindiğim deneyim, akademiye girip girmeme konusundaki sorularımı yanıtlamama yardımcı oldu ve endüstriye girmeye karar verdim.

Hisar: Sonrasında neler yaptın?

Tuğçe: Bir yıl boyunca Princeton civarında Covance adlı bir şirkette çalıştım. Covance, ilaç firmalarıyla çalışıp onların klinik deneylerini yürüten bir şirket. Önce finans departmanındaydım; zamanla bütçenin dışında, program geliştirme ve optimizasyon da sorumluluklarım arasına girdi. Benim için güzel bir deneyim oldu. Bu süreçte aynı zamanda Astra Zeneca firması için özel bir finans modeli hazırladım ve onlarla toplantılara katıldım.


Hisar: Şu anda ne yapıyorsun?

Tuğçe: 2017’nin Şubat ayından beri New York’ta Crossix adlı bir şirkette çalışıyorum. Crossix, sağlık sektöründeki şirketlerin pazarlama yöntemlerinin başarısını analitik yöntemlerle ölçüp yeri gelince optimizasyonu için geri bildirimde bulunuyor. Data ve analitik, Crossix’e ilk girdiğimde benim için farklı, ama özellikle de tezim süresince yaptığım çalışmalar ve analizlerle hayli ilgimi çeken bir alandı. Şirkete gireli 4 ay oldu; şimdilik güzel gidiyor. Hazırlık sürecinden sonra projeler hızlandı; ama her gün yeni şeyler öğrenmek ve sonunda bir şeyler üretebilmek çok güzel ve değerli bir deneyim.

Hisar: İş dışında neler yapıyorsun? Hisar’dayken B-Yüzü’nün solistiydin ve çok büyük başarılara imza atmıştınız.

Tuğçe: Şu son iki ay içinde Princeton’dan arkadaşlarla birkaç konser verdik. İlki Yunanistan’ın Bağımsızlık Günü içindi. Lisans boyunca, Helenik Departmanı (Hellenic Studies Department) ile birkaç konser verdik; Philadelphia’daki Ortodoks kilisenin sosyal kolu da bizi izledikten sonra Bağımsızlık Günü ile ilgili bir organizasyon için arkadaşıma ulaşmış. Biz de o gün üç kişilik küçük bir orkestra olarak konser verdik. Gayet eğlenceli bir konserdi; seyircilerden bir kısmı İstanbul’da doğup büyümüştü; diğer kısmının da anne-babası İstanbul’luydu. Yemekler, danslar, şarkılar ve enstrümanlar arasında kültürlerin aslında birbirine ne kadar benzediğini görmek çok hoş bir deneyimdi. Aralarında en güzeli ise annesi Ermeni, babası Türk olan biri olarak kültürlerin nasıl kaynaşabildiğini ve kültürel çeşitliliğin ne kadar güzel bir şey olduğunu tekrar tekrar hatırlamaktı. İkinci konserimiz 12 Nisan’da oldu. Princeton Mühendislik Departmanı’nın her sene düzenlediği Melodee Festivali’nde kısa bir performansımız oldu. Gündeme belki biraz da taş atar gibi şarkılarımızı farklı kültürlerden seçtik; Ukrayna, Yunanistan ve Türkiye şarkılarından oluşan bir Eurovision parodimiz vardı; öncesinde de Bella Ciao ve Ederlezi’yi söyledik. Gayet keyifli bir konserdi.


Hisar : Müzik dışında neler yapıyorsun?

Tuğçe: Müzik aktiviteleri dışında bulabildiğim zamanda (ya da ilham gelince) şiir yazıyorum. Yeni yeni Princeton’lı bir arkadaşın kurduğu bir kitap kulübüne üye oldum; ay başında karar verdiğimiz kitapları ay sonunda toplanıp tartışmayı hedefliyoruz. İşteki alışma dönemi bitince de sosyal sorumluluk projelerine zaman ayırmayı düşünüyorum; diğer türlü kurumsal hayatta bütün gün bilgisayara bakarak hayat geçmiyor pek.

Hisar: Sevgili Tuğçe, bu güzel, içten söyleşi için sana çok teşekkür ediyoruz. Hisar Ailesi olarak seni çok seviyoruz ve hep böyle başarılı, keyifli, içindeki potansiyeli geliştirip ileriye taşıdığın çok güzel günler diliyoruz.

Tuğçe: Asıl ben çok teşekkür ederim; böyle güzel bir söyleşi için. Hisar Ailesi’ne en içten sevgilerimi iletiyorum.